Nadide Akdeniz'in Büyük Yeşil Dünyanın Büyücüsü sergisi Kasa Galeri'de
Özgü üslubuyla, doğa ve insanın, organik ve suni dünyanın, gerçeklik ve kurgunun çarpıştığı sahneler yaratan Nadide Akdeniz’in kişisel sergisi “Büyük Yeşil Dünyanın Büyücüsü” 9 Eylül tarihinden itibaren Kasa Galeri’de ziyarete açılıyor.
1970’li yılların başından bu güne değin üretimini aralıksız bir şekilde sürdüren Nadide Akdeniz’i tanımlayan en yerinde ifade “büyük yeşil dünyanın yeşil büyücüsü”dür. Nadide Akdeniz, toplumsal, kültürel, ekolojik, politik ve tinsel dünyaları kesiştiren, iç içe geçiren masalsı yeşil sahneler kurar. Sanatçının bitkiler, ağaçlar, yapraklar, sarmaşıklar, meyveler ve çiçeklerle yaşamaya ve hareket etmeye başlayan organik evreni tuval yüzeyini bütünüyle kaplayarak sanatçının adıyla özdeş üslubu haline gelen florasını oluşturur. Sanatçının düşsel peyzajları onun bir bakıma büyülü yeşil mahlasıdır. Nadide Akdeniz güçlü, yalın ve ifadeci bir öze sahip üretimlerinde her bir yaprağı, bir çayırdaki her bir ot sapını, bir çalının dallarının her bir uzantısını katışıksız renkler ve açık seçik kontürlerle resimler ancak bu bilinçli titizlik ve yalınlık, doğaya gözlemci bir betimleme ile bakmak gibi sıradan bir gerekçeye sığamaz. Sanatçı daha çok doğanın içinden biçimleri ve renkleri alıp kendi özgün yaratımıyla şekillenen yeni bir “doğa” yaratmakla ilgilenir.
Nadide Akdeniz’in fantastik-gerçekçi dünyasında sıradan yaşamın göstergeleri olarak beliren nesneler topluma/insana/zamana işaret eden semboller olarak varlık kazanır. Beyaz bir örtü, bir çaydanlık, bir şapka, demlik, sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünün düşünsel, psikolojik ve sosyo-kültürel açılımları yüklü metaforlar olarak resimlerinde yerini alır. Kimliğin kültürel yükleri, yaşamın dişil döngüsü, kadınlık, erotizm ve cinsellik konuları hiç de ürkek olmayan dişil bir sembolizm içinde kendini gösterir. Akdeniz, üretimlerinde 1990’lı yıllardan itibaren nesne, form ve durumları birbiriyle kaynaştırır.
Nadide Akdeniz 2019-2020 tarihli yağlıboya tuval resimlerini, karakalem desenlerini ve videografik çalışmasını içeren kişisel sergisi “büyük yeşil dünyanın büyücüsü” 24 Ekim tarihine kadar Kasa Galeri’de izlenebilir.
KASA GALERİ
Bankalar Caddesi 2, Minerva Han, Karaköy, 34420 Istanbul
Telefon: (0212) 292 4939
E-posta: kasagaleri@sabanciuniv.edu
http://kasagaleri.sabanciuniv.edu/
NADİDE AKDENİZ: 1966 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-Grafik Bölümünü bitirdi. Turan Erol, Adnan Turani ve Nevide Gökaydın’ın öğrencisi oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Sanat Eğitimi Bölümünden lisans diploması aldı. Bir süre grafiker olarak çalıştı. Orta öğretim ve Yükseköğretim kurumlarında, 1975 ve 1980 yılları arasında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde, 1975’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü hızlandırılmış eğitim programlarında öğretmenlik ve grafikerlik yaptı. İlk dönem resimlerinde, kent yaşamı ve insanlarına ilişkin eleştirel bir gözlem çerçevesinde, yer yer ironik öğeleri de içeren bir anlayış ağır basarken; 1990’lı yıllardan itibaren doğa ayrıntılarını fotogerçekçi teknikle yorumladığı yeni bir anlatıma yöneldi. Bu resimlerde titiz bir işçilik, mavi ve yeşil tonların egemen olduğu renkçi bir tutum dikkat çeker. Sanatçı, çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir.
1970’li yılların başından bu güne değin üretimini aralıksız bir şekilde sürdüren Nadide Akdeniz’i tanımlayan en yerinde ifade “büyük yeşil dünyanın yeşil büyücüsü”dür. Nadide Akdeniz, toplumsal, kültürel, ekolojik, politik ve tinsel dünyaları kesiştiren, iç içe geçiren masalsı yeşil sahneler kurar. Rafine bir duyarlılık taşıyan resimleri, kendi döneminin yaygın eğilimlerine karşıt bir alternatif olarak izlenir. Sanatçının bitkiler, ağaçlar, yapraklar, sarmaşıklar, meyveler ve çiçeklerle yaşamaya ve hareket etmeye başlayan organik evreni tuval yüzeyini bütünüyle kaplayarak sanatçının adıyla özdeş üslubu haline gelen florasını oluşturur. Sanatçının düşsel peyzajları onun bir bakıma büyülü yeşil mahlası olur. Nadide Akdeniz’in fantastik-gerçekçi dünyasında sıradan yaşamın göstergeleri olarak beliren nesneler topluma/insana/zamana işaret eden semboller olarak varlık kazanır. Beyaz bir örtü, bir çaydanlık, bir şapka, demlik, sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünün düşünsel, psikolojik ve sosyo-kültürel açılımları yüklü metaforlar olarak resimlerinde yerini alır. Kimliğin kültürel yükleri, yaşamın dişil döngüsü, kadınlık, erotizm ve cinsellik konuları hiç de ürkek olmayan dişil bir sembolizm içinde kendini gösterir. Akdeniz, üretimlerinde 1990’lı yıllardan itibaren nesne, form ve durumları birbiriyle kaynaştırır. Bir araya gelmesi imkânsız gibi görünen bütün motifleri ve imgeleri grotesk ve ironik bir tarzda yansıtan sanatçının resimleri, izleyiciye insan ile doğa, toplum ile kültür, düş ile gerçek arasındaki sınırsız ifade edilebilirliğin özgürleştiren deneyimini sunar.
Sanatçının kağıt üzerine karakalem “isimsiz” üretimlerinde karşımıza çıkan koltuklar, masalar, dolaplar, çekmeceler, perdeler, aynalar bir “ev”in anlamını içine sığdıran kapalı kalmış dişil yansımalardır. Evde içerisi ve dışarısı diyalektiği dışında yine iç mekan ve dış mekanda karşılaştığımız evcil mobilyalarıyla sanatçı, kadınlık, aile, aidiyet, bağlılık, köken, unutma ve hatırlamanın olumlu ve olumsuz tüm çağrışımlarını elle tutulur nesneler üzerinden hassasiyetle araştırır. Sanatçının 2019 tarihli diptik “isimsiz” yapıtında iki planlı sahnenin birinde arkasındaki kamerası ve elinde megafonla direktifler veren bir figür vardır. Bir yönetmen edasıyla beliren bu figür karşı sahnedeki insan topluluğuna seslenmektedir. Yönetmen ile sırtı bize dönük olarak nizami bir sırayla sanki bir bilinmeze doğru yürüyen bu insanlar arasında bir ufuk çizgisi vardır. Bu ufukta kısmen görülen deniz ve gökyüzü, mutlu bir sonla bitmesini umduğumuz bir filmin sonunu beklerkenki belirsiz huzursuzluğu hafifletir. 2019 tarihli kağıt üzerine karakalem “isimsiz” üretimlerinde de bitkilerin ardına gizlenmiş çekim ekibi ya da etrafında takım elbiseli erkeklerin olduğu arazi ölçüm cihazı gibi kameralar, baz istasyonu direkleri, helikopterler, gözlem kuleleri, cankurtaran kuleleri, girilmez bölge şeritleri gibi öğeler, Akdeniz’in florasında ortaya çıkan baskıcı, kontrolcü ve yasakçı disiplin toplumunun birer göstergesi olarak işler.
Nadide Akdeniz’in 2000 tarihli yapıtı “Adem ve Havva” hem mitsel ve fantastik hem de sosyo-eleştirel biçimde karşımıza çıkar. İki cansız manken sahte bir cennetin ortasında kıpırtısız durmakta, yılansa yaprakların arasında belli belirsiz seçilmektedir. Yılanı tam olarak açık seçik göremesek bile “tehlikeli” varlığı sezilir. Ama ortada ne felaketlere sebep olacak bir elma vardır ne de günaha davet eden bir Havva. Havva’nın cinsel organdan yoksunluğu “kadın”ın tarih boyunca seyirlik konumuna ilişkin bir eleştiridir. Buna karşın Adem’in yaprakla gizlenmiş cinsel organı, “iktidar”ın sembolü olan örtülü fallus olarak toplumsal cinsiyet rollerinin eleştirisini hem ironik ve oyunsu hem de keskin biçimde yansıtır.
Derya Yücel
Küratör
Haber için lütfen tıklayınız.